Kadın kadının kurdu mudur?

1485049486839

Cevabı en baştan söyleyeyim.

Bu önyargı, kadınların hayatını tutsak etmiş ataerkil zihniyetin palavralarının içinde en sinsi ve en zehirli olanıdır.

Feminist avukat Feyza Altun’a bile kendisine <<eziyet eden>> kadınlarla ilgili birkaç hikaye anlattıktan sonra <<kadınların kadınlarla ne alıp veremediği var henüz çözemedim>> dedirtecek kadar içimize işlemiş bir yalandır.

Bu konudaki en büyük efsane ise işyerinde birbirini çekemeyen kadın figürüdür. Özellikle de kadın çalışanlara mobbing uygulayan kadın patron.

Bu konuda Kuzey Amerika’daki bir araştırma merkezi, İş yerinde Zorbalık Enstitüsü (Workplace Bullying Institute) <kraliçe arı sendromu> gibi zırva teorileri haksız çıkaran bir araştırma yayımladı. İş yerinde çalışanlarına zorbalık yapan yöneticilerin %69’u erkek %31’i ise kadınlardan oluşuyor. İş yerindeki cinsiyetçi davranışların %50’si yalnızca erkeklerden, %33’ü kadın ve erkeklerden, sadece %2’si ise yalnızca kadınlardan kaynaklanıyor. Yine Catalyst isimli Kuzey Amerika kökenli bir STK’nın 2012 yılında yaptığı araştırmaya göre kariyerinde tırmanırken yardım alan kadınların %65’i gençlerin yükselmesine yardımcı olurken, bu oran aynı durumdaki erkeklerde %56’da kalıyor. Aynı araştırmaya göre, kadınların 4’te 3’ünden fazlası, diğer kadınların kariyerinde yükselişini aktif olarak destekliyor.

Ataerkinin en büyük korkusu kadın dayanışmasıdır. Kadın, eline moda dergilerindeki rol model tutuşturularak dünyaya baktığı evinin penceresinin önünden er geç kalkacak, sokağa çıkarak başka kadınlarla el ele tutuşacaktır.

Ataerkil düzende kadın, erkek onayı üzerinden var olur. Erkek, bir nevi jüridir ve kadını başka kadınlarla kıyaslama üzerinden sürekli sınava tabi tutar. Bazı durumlarda kadınların yanılgıya kapılıp başka kadınları eleştirir hale gelmesi bu düzende var olma çabası içinde fark edilmeden düşülen bir hatadan ibarettir. Suç kadınlarda değil, onlara tek başlarına hayatta kalma şansı tanımayan sosyal zorbalıktadır.

Kadına düşman kadın efsanesi çok küçük bir azınlığın gerçeğini temsil ediyor. Kıskançlık ve başkalarının, özellikle de kadınların üzerine basarak yükselme güdüsü istatistiksel verilere göre daha çok erkeklerde görülen insani bir zaaftır.

Bu efsanenin uydurulmasının o kadar masum gerekçelere dayandığını da pek sanmıyorum. Ataerkide esas tehlike, diktatörün karşısında ezilen halkları temsil eden kadınların dayanışmaya geçip, eşitsizliklerle savaşmasıdır. Feminizm kadınları bir araya getirir. Feminist kadınlara yönelik tüm çirkin, deli suçlamaları da bu korkunun öfkeyle beraber su yüzüne çıkan halidir.

Dünya her gün, birbirinden daha haberdar, daha kararlı feministlerle doluyor.

Suyun aktığı yönün tersine yüzmeye çalışıyor olabilirsiniz, er geç akıntı sizi yutacaktır.

Kadın birlikleri bazı başka gruplarda görüldüğü gibi şiddete ve küfre dayalı dandik ve yüzeysel bir dayanışma değil, yılların ortak birikiminden gelen gerçek ve derinden bir dayanışma yaratır.

Evet, korkmakta haklısınız. Ama akan suya karşı duramazsınız.

2 Comments

  1. Merhaba. Blogunuzu yeni görüp çok beğendiğimi söylemek istedim. Yeni yeni kendimi feminist olarak tanımlıyorum, temellerini okumadım henüz. Ne zaman -özellikle erkek- arkadaşlarımla feminizm hakkında konuşsak, madem herkes için neden ismi female kökeninden, neden egaliteryan demiyoruz sorusunu alıyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?

    Beğen

    1. Merhaba yorumunuz için çok teşekkür ederim. Mevcut toplumsal düzenin erkeklerin hayatını da kısıtlayıcı özellikleri bulunsa da, temelde kadının ve kadına dair özelliklerin aşağılanması üzerine kurulmuştur. Toplumun utanmamızı beklediği şeyler, regl olmak, etek giymek, -kız gibi davranmak- gibi feminen özellikler olduğu için sahip çıkmamız gereken de aslında bunlardır. Evet herkes için eşitlik istiyoruz ama İsviçre’de bile kadınların 1970 yılında oy hakkı kazandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bugün Avrupa değerlerinin üzerine inşa edildiği Avrupa insan hakları sözleşmesinin orijinal adı erkek hakları -droits de l’homme- sözleşmesidir. Kadınlar evlilik, çalışma ve siyasi birçok hakkı yalnızca son 50 yılda kazanmışlardır. Ülkemizde halen bir kadın olarak doğduğunuz isimle yaşayıp ölme hakkınız bulunmuyor. Aynı işi yapıp daha az para kazanıyoruz. Sadece kadın olduğumuz için dünyanın en basit makinelerinden biri olan otomobilleri bile kullanamayacağımıza inandırılarak büyüyoruz. Dişi olmak, kadın olmak, dişi özellikler aşağılandığı için erkekler saldırgan olmak zorunda hissediyorlar. Kendi çocuklarına bile şefkat göstermekten korkuyorlar. Cinsel özgürlüğümüz olmadığı için ufacık çocuklara namus cinayetleri işletiliyor. Herkes için eşitlik kadınlığın kabul görmesinden, özgürleşmesinden geçiyor. Bu yüzden feminizm…

      Beğen

Yorum bırakın