
Pornografinin cinsellik üzerinde hiçbir etkisi yok mu? Gençler için bu konuda endişelenirken yetişkinleri neden es geçiyoruz?
Pornografik filmleri izlemek sıradan bir şey gibi görünüyor, 18-69 yaş arası erkeklerin %92’si, kadınlarınsa %73’ü daha önce benzer bir içerik izlediğini söylüyor.
Bu kadar fazla tüketilen bir içeriğin günlük hayatımıza hiçbir etkisinin olmadığı düşünülebilir mi? Yıllar boyunca her gün, her hafta, her ay zihnimizde belirli bir imgeyle mastürbasyon yaptıktan sonra beynimizin bu imgeyi yinelememesi mümkün olabilir mi?
Sosyolog Florian Vörös, uzun bir geçmişe dayanan araştırmaları sonucunda pornografinin şu algıyı yarattığını söylüyor: “Erkeklerin cinselliği, tarihin ve toplumun değiştiremeyeceği doğal bir güç olarak tasavvur ediliyor. Bu nedenle, doğası gereği güçlü, katı, değişmez ve kontrol edilemez olacaktır. Buna karşılık, kadınsı arzu daha esnek ve daha ilişkisel olarak algılanıyor.”
Pornografi, daha ilk izlemede erkek kimliğinin birleşenlerinden birini oluşturuyor: Bu yetişkinliğe geçiş ritüeli aracılığıyla, ergenler (veya çocuklar) sosyal tabuları aşıyor, ebeveyn otoritesinden kaçıyor, kendi bedenlerini keşfediyor…
Ancak daha karmaşık ve daha ilgi ilginç olan bir şey var. Özellikle pornografiyle ilk temas istatistiksel olarak eşlerin bedenleriyle ilk temastan çok önce gerçekleştiği için temsil, gerçek deneyimden önce geliyor (kronolojik olarak ve belki de duygusal olarak). Ve elbette gerçek deneyimleri ve ilişkileri algılama şeklini biçimlendiriyor.
Florian Vörös’e göre en kötüsü, kendini sorgulamadan bu görüntülerle tatmin olmaya devam etmek: “Düşünsel bir yaklaşıma girmek, “kötü, cinsiyetçi ve ırkçı” olanı alenen kınamak ve izleyici konumundaki rahat duruşu bırakmak anlamına geliyor. Bu görüntüler özel olarak, cinsiyetlendirilmiş ve ırksallaştırılmış bir gücü temsil ettiği için mutlaka sorgulanması ve dönüştürülmesi gereken bir durum olarak düşünülmeli.
Vörös’ün araştırmalarına göre pornografi erkeklerde iki tür duyguya sebep oluyor:
Bazı erkekler kendilerini suçlu hissediyorlar: Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyorlar ve (“Ben bir feministim ve tecavüz simülasyonları izliyorum”) kendi çelişkilerini çözemediklerini kabul ediyorlar.
Öte yandan bazı erkekler pornografik kodlarda kendi içsel benliklerinin hayali bir vizyonunu görüyorlar. Her zaman ulaşılabilir kadınlar ve her zaman baskın olan erkekler… Pornografideki bu “doğal düzen” fikri, çevrimiçi aramalardaki anahtar kelimelerde de kendini gösteriyor: “normal” erkekler için olanlar (büyük göğüsler, büyük kalçalar vb.), “tuhaf” erkekler için olanlar (eşcinsel içerikler, vb.).
2019’da Avrupa ülkelerinde “hardcore BDSM” (esaret, tahakküm, şiddetli sado-mazoşizm) aramaları büyük oranda arttı (Pornhub Insights). Güç asimetrilerini kınamak ve eşitliği savunmak elbette mümkün, ama bunu kendimiz için yapmak her zaman kolay olmuyor.
Pornografinin kontrolünden çıkmak gerekiyor. Ama nasıl ? Birincisi, sorumluluklarımızı üstlenmek için porno içerikleri tüm kötülüklerin sorumlusu olarak görmeyi bırakmalıyız. (“bu ben değilim, algoritma bu” düşüncesi).
Ve zaman alsa da, başka türlüsünü istemek mümkün. Alışkanlıklarımızı yıkmak için, kadınsı olarak kabul edilen duruşları, eşcinsel olarak kabul edilen uygulamaları yeniden değerlendirmeyi, duyguları hissetmeyi, nihayet ilişkimizi saldırganlıktan uzaklaştırıp dolaylı zevklerle zenginleştirmeyi öğrenebiliriz.
Florian Vörös, erkeklere masküliniteden kurtulmayı teklif ediyor ve bu insanlık için harika bir teklif.
Görsel ve Röportaj: Maia Mazaurette