Kocan Kadar Konuş

kocan-kadar-konus-film

Kocan Kadar Konuş, özellikle de Kocan Kadar Konuş Diriliş, feminist bir film değil. Büyük ihtimalle böyle bir iddiası da yok. Kitapları okumadım ama film senaryolarını kitabın yazarı yazdığına göre, kitaplar için de aynı şeyi söylemek mümkün görünüyor.

Filmlerdeki dekor, kostümler, çekimler, oyunculuk bana göre şahane. Ama özellikle ikinci filmde senaryo o kadar zorlama ve rahatsız edici ki diyaloglar devlet tiyatrocularında bile eğreti duruyor.

Yazar, Türkiye’deki genç kadınların maruz kaldığı durumu, özellikle kendi yaşamımdan yola çıkarak aktarmak istedim dediği için feminist perspektiften bir eleştiriyi hak ettiğini düşünüyorum, bunun daha önce hiç yapılmamış olması zaten şaşırtıcı.

Şebnem Burcuoğlu diyor ki:

“Birbirimizi doldurmaya başlıyoruz. Hani ortaokulda bir arkadaşın Ugg bot alır, beğensen de beğenmesen de sen de gider alırsın ya işte öyle garip bir hava akımı oluyor. 30’una geldi ve evlenmedin mi? Evyah yani! Kitabın çıkış noktası buydu. Sıkıldım ve kendimi bu hava akımının dışına atmak istedim.

Sonuç: ‘Kocan Kadar Konuş!’

Her şey bu mu yani bu toplumda? Başarılı bir izdivaç, havalı bir koca? Yıllarca okumanın, master’ların, doktoraların, onca çalışıp, didinmenin hiç mi önemi yok?

Kocan Kadar Konuş, garip bir şekilde, bu hava akımının dışına çıkmaya çalışan kadının nasıl girdabın içine çekildiğini, aslında tam olarak yola getirilen kadının hikayesini anlatıyor.

Efsun, entellektüel, iyi bir okur, kendi işi ve ekonomik özgürlüğü, en önemlisi kadın erkek ilişkileri konusunda farkındalığı olan bir kadın. Ama rüyalarında kağıttan atlara binen prenslerden başka birşey göremiyor. Film, entel-dantel ama kocayı bulana kadar /aklı kocada olan pasaklı feminist temasını gözümüze sokarak kadın düşmanı algıları besliyor. Okuyan, düşünen ve eleştiren kadının içinden her nasılsa düğünde çiçek kapmak için sandalyeleri deviren histerik bir canavar çıkıyor.

Efsun, sanırım yazar karakteri bakire olarak tasvir ettiği için 30 yaşında bir kız olarak tanımlansa da esasında 30 yaşında bir kadın. Tüm bu okuyup sorgulamalara karşın, 15 yaşındaki lise aşkıyla, tam da bizden beklendiği gibi henüz adam gibi öpüşemeden, ve tabi ki hiç sevişmeden evlenmeyi kabul ediyor.

Filmde, ailenin her duruma müdahil baskıcı kadın karakterlerinin ilk buluşmada elletme, basit kadın olma benzeri telkinleri eleştirilir gibi görünse de, cinsellik yaşamadan ömür boyu beraberliği kabul etmek son derece doğal bir süreç olarak işleniyor.

Efsun’un ah siz yok musunuz havasındaki mimikleriyle eleştirir gibi durduğu aileler arası görgüsüzlük yarışı eğreti bir mizahla normalleştiriliyor. Kız isteme ritüeli de aynı şekilde. Anlıyoruz ki, tüm bunlar aslında masum geleneklerdir, evliliğin temelinde gerçek bir sevgi varsa (ki aslında bir çoğunun vardır) sorun olmaz.

Üstelik farklı ve farkında olan Efsun, evleneceği adamın büyükannesinin yaşı ve fiziğiyle ilgili aşağılamalarına, ağzını açmadan ve ancak küçük bir kız çocuğu gibi ağlayarak odadan kaçarak tepki verebiliyor. Buradan anlıyoruz ki, sevilen adam için her türlü hakaret ve aşağılama kabul edilebilir, hakkını aramayan ve büyüklerin tüm saygısızlıklarına saygılı bir insan olursak belki bir gün o aile bizi de kısa boyumuz ve yaşımıza rağmen gelinleri olarak kabul edebilir.

Yazar Burcuoğlu, Efsun karakteri aracılığıyla ataerkil düzeni temize çıkarma misyonunu üstlenmiş gibi, erkeklere de yine cinsiyetçi perspektifinden büyük sorumluluklar yüklüyor.

Sinan mükemmel bir erkek.

Histerik kızımız çiçek kapma yarışına girince biraz korktu ama evlilik korkusu her erkekte vardır ve bununla mücadele etmek bizim görevimizdir, zaten gerçekten seviyorsa yola gelecektir.

Yola gelen ve aslında tüm dünyası beyaz attaki adamdan ibaret olan kadına şampanya kadehleri içinde yüzükler sunmak bu adamın görevidir. Sinan, romantik mesajlarla, kızın parmağına ip dolayarak evlenme teklif etti.  Kaldı ki öncesinde Efsun ona evlenme teklif etmişti ama tabi ki bu yeterli veya geçerli değildir. Adam gibi bir evlilik için bir erkeğin kendisine düşen düşünceli ritüelleri yerine getirmesi gerekir.

Parmağa dolanan ip, Efsun’a yeter gibi görünse de, modern başlık parası olan çok pahalı tektaşın alınması ve yine erkeğin çeşitli sürprizler icat ederek kadına sunması gerekti.

Bu hikayede, farklı ve farkında olan kadını temsil eden Efsun’un nasıl bir fark yarattığını çok düşündüm.

Bir kez bile sevişmediği bir adamla evlendi.

Zengin bir adamla evlendi.

Çocukluk aşkı klişesiyle evlendi.

Gösterişli bir gelinlik giydi.

Kendisine gösterilen değeri ve kocasının ne kadar olduğunu ölçen tektaşı taktı.

Kendini istetti.

Ama onun tek isteği sevgiydi?

Benim anladığım şu: Sevgi önemlidir.

Ama evleneceğiniz adam yakışıklı, zengin, absürt derecede romantik olmalı ve o tektaşı parmağınıza takmalıdır. Ama önemli olan sevgidir. Siz mütevazı bir düğünle evlenmek isteseniz de hayallerinizdeki saray düğünü organize edilmelidir. Ama sevgi…

Ayrımcılığı eleştirmek için yola çıkar gibi görünürken ayrımcılığa sebep olan fikir ve uygulamaları normalleştiriyorsanız o ayrımcılığı bir adım öteye taşımış olursunuz.

Burcuoğlu’nun kitabını raflarda görünce heyecanlanmıştım.

Cinsiyetçi düzene gerçek bir eleştiri getirebilen bir kitabın popüler kültüre dahil olabileceğini görmek güzel olurdu.

Fakat ne yazık ki Kocan Kadar Konuş gerçekten de Kocan kadar konuş! diyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s