Fazla Feminist

anigif_enhanced-buzz-4970-1386930638-37

“Erkeklerimizde kusurları kabul ederiz. Bir de yetersizliklerinin üzerine titreriz. Ama kadınlardan başka bir şey bekleriz. İnsanın  ötesinde bir mükemmellik isteriz. Böyle bir mükemmelliğin nasıl gerçekliği olabilir ki? Dahası nasıl içimizde aşkı uyandırabilir ki?” Sappho

Etrafım hayatlarındaki erkeğin kendilerini <<evlenilebilir>> bulmasını bekleyen kadınlarla dolu. Erkeğin onayı ile kimliği tamamlanacak, kadınlığı onaylanacak, eksikliği sonsuza kadar giderilecekmiş gibi.

Erkeklerin kurduğu sosyal düzen öyle iyi işliyor ki, kadın her şeyi olsa da, kendi değerini hayatındaki erkeğin gözü ile ölçüyor. İmrenilecek aylık gelire sahip, doktoralı, manken fizikli kadın, <<belki de haklıdır>> diyor. <<Ben sakarım, dikkatsizim, bazen huysuz oluyorum. Benim gibi biriyle evlenmek istemiyor olabilir>>.

Zaten toplum – çevre – aile – arkadaşlar, ilişkinin kalitesini evliliğe gitmesi, evliliğe meyillliliği, adının konması gibi konular üzerinden ölçtüğü için aradaki sevginin falan da anlamı kalmıyor. Ne kadar evlilik o kadar aşk.

Erkek arkadaşım <<seninle bir gelecek düşünmüştüm>> diyor mesela. <<Çocuklarımız olur diye düşünmüştüm. Artık ilişkinin geleceğini sorguluyorum. Evlenince de bunları mı yapar, böyle mi davranır diye düşünüyorum>>.

Burdan iki sonuç çıkarmam gerekiyor. Birincisi, evlilik düşüncesi bana verilen bir hediye. Bu konuşmadan etkilenmem gerek. Çünkü bana evlilik kadar büyük bir vaat sunulmuş ama ben bu fırsatı kaçırmışım. Evliliğe layık olamamışım.

İkincisi bugün yok. Şartlı ilişki, şartlı aşk. Bugünü düzeltmek değil, yarın bozulacak kaygısı var. Çünkü ne kadar evlilik, o kadar aşk.

Sistem endişe ile yürüyor. Tek başına durabilen kadının eline hemen bir endişe tutuşturuluyor. Endişe ergenlikte başlıyor. Arzulamayı öğrendiği an, ona aslında arzulanır olması gerektiği aşılanıyor. Cinsel anlamda özgür sıfatını taşıdığı düşünülen kadınlar erkeklerin yarattığı arzulanma kriterlerine girmeye çalışanlar. Özne olarak değil, nesne olarak özgürlük.

Naomi Wolf, kadınlar kendilerini moda dergilerindeki resimlerin kötü bir kopyası olarak görmeye programlanır. Oysa ki moda dergilerindeki traşlanmış, şişirilmiş, parlatılmış görüntü kadının kötü bir kopyasıdır diyor. Tam olarak bu işte.

İkinci endişe iktidara talip olduğu an aşılanıyor. Okul başarısı, mesleki başarı hep kendisinin eksik olduğuna yönelik önyargılarla törpüleniyor. Erkeklerin kendilerine ait gördüğü alana girdiği an, kimi konularda sadece cinsiyetinden kaynaklanan yetersizlikleri olduğu düşüncesi aşılanıyor. Kendisi bile inanıyor – mesela kadınların iyi araba kullanamayacağına -. Al sen park et diyor. Sen sür. Sen benden fazla kazan. Bir de eş – anne görevi hatırlatılıyor. En azından çocuk da yap kariyer de deniyor. Çocuk olacak. Kariyerini de yap işte. Madem çok istedin.

Bir de ilişki endişesi var. En büyük meselemiz bu zaten. En önemli aşağılama mekanizması. Kadın asla yeterince iyi değildir. Asla oturup ilişkiyi olduğu gibi yaşayamaz. Çünkü sevdiği erkeği evliliğe ikna etmek gibi bir misyonu vardır. Böyle bir niyeti olmasa bile, erkek rahatsız olup ilişkiye evlilik baskısını sokar. Çünkü toplumun kendisini bu konuda doğrudan 1-0 öne koyduğunu bilir.

Bana fazla feministsin diyen biri vardı.

Evet peygamber erkeklere katlanamayacak kadar fazla feministim.

mostmen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s