Türkçe, dilbilgisel yapısıyla birçok Avrupa diline göre cinsiyet ayrımcılığına oldukça az yer bırakan, bu anlamda neredeyse tarafsız bir dil.
Örneğin Fransızcada birden çok erkeğin bulunduğu bir grubu “eux”, birden çok kadını ise “elles” zamiriyle anlatırsınız. Ancak bu kadınların içine tek bir erkek dahi girse, zamir “eux” ye dönüşür. Erkeklerin içine kadın girerse zamir değişmez, “eux” olarak kalır. Fransızca zamirlerde kadın, etkisiz eleman, erkekse her şeyi değiştiren büyük bir çarpandır.
Bu durum, kadın isimlerinin başına konulan sıfatlarda da böyledir. Fransa’da uzunca bir süre evli ve bekar kadınları ayırt etmek için kullanılan Madame / Mademoiselle sıfatlarının resmi evraklardan kaldırılarak yalnızca Madame kullanımının benimsenmesi ancak 2012 yılında mümkün oldu. Anglosakson ülkelerde ise artık Mrs. / Miss ayrımı ayıp kabul edilerek, yaşına ve medeni durumuna bakılmaksızın tüm kadınlar için Ms. kullanımı benimsenmiş olsa da, bildiğim kadarıyla böyle bir yasal düzenleme bulunmuyor.
Neyse ki Türkçe, sanırım artık çok eskilerde kalan görece eşitlikçi dini ve kültürel kökenlerinden dolayı bu yönde bir tacize uğramamış tertemiz bir dil.
Türkçede başkan başkandır, kadın erkek için ayrı kelimeler türetmeniz gerekmez. İş adamı, bilim adamı gibi kalıplar kolayca iş kadını, bilim kadınına dönüştürülüp dile yerleşebiliyor.
Türkçeyi, özellikle Türkçe argo kullanımını utanç verici boyutlara getiren ise, birçoğu saf kadın düşmanlığından ibaret olan ve çok kıymetli sandığımız geleneksel ve dini değerlerimiz oldu.
Dilin yapmadığı ayrımcılığı biz yaptık, erkek çocuğa erkek dedik, en kötü ihtimalle, sünnet olunca erkek oldu diye halay çektik. Ama evlenmeden kadın olamadık . Kadın olmamız ancak “sikilmekle” mümkün olabildi, o da ayıp oldu. Ayıp olmayan şekilde kız istedik, kız verdik, kız aldık, kırmızı kuşaklar taktık, hamile bırakıldık, kimliğimize “kızlık” soyadı yazıldı.
Kadın mıdır kız mıdır bilemem diyen Cumhurbaşkanları ve bundan çok daha kötüsü, televizyonlardaki çok popüler yarışma programlarında ben kadın değil kızım diyen 20 yaşında kadınlar yarattık.
Kocamızın soyadını taşımakla gurur duyuyor, devletin kimliğimize yaptığı ayıbı günlük hayatımıza alelacele taşıyıp kimliksizliğimizi, taşınabilir kişiliğimizi cümle aleme gururla ilan ediyoruz.
Biz bir türlü argoca sevişemedik mesela. Fransız kadın sevgilisini baisé, Amerikalı fucked. Türk kadını ya sevişti, ya kibar kibar yattı. Oysa kadınlar da sikebilir. Sikmek kelimesinin kökeni sikten geliyor diyecek olanlara ben de siki sikiyorum işte diyebilirim.
Ama bu kadarı fazla oldu, çünkü kadının açık saçık yazılar yazmasını feminizme yakıştıramayan arkadaşlarım var.
TDK’nın atasözleri ve deyimler kitabındaki ayrımcı deyimlere hiç girmeyeceğim. Ancak kadınların günlük sözcük seçimlerinden daha önemli problemleri olduğunu söyleyen sığ düşünürler şunu bilmeli; insan düşüncesi seçilen sözcüklerle ifade edilir, bir kişiyi veya bir eylemi isimlendirme şekliniz belirli bir düşünce silsilesinin yansımasıdır.
Kelimeler asla önemsiz olmamıştır.
Dildeki ayrımcılık, düşüncedeki ayrımcılığı yansıtır. Dilinizdeki, günlük hayatınızdaki ayrımcı kalıpları yıkamazsanız, tacizci örümcek zihniyetleri hiçbir şekilde değiştiremezsiniz.