Ekonomik özgürlük kadını evden uzaklaştıramıyor. Kadınların dünyaları bu sefer ev işlerini ve çocuk bakımını emanet edecekleri başka alanlara hapsoluyor. Yine ev ve çocuklardan başka birşey konuşamaz, düşünemez oluyorlar. Kadınların başındaki en büyük bela sanırım evleri. Aslında bir erkekle paylaştıkları evleri. Yalnız yaşayan kadınlar, evle ilgili konulara bu denli kafa yormuyorlar. Evin içine bir erkek girince nedense o erkeğin elinin ucuyla dahi tutmayacak kadar umursadığı işler kadının sorumluluklarının, dolayısıyla hayatının tam ortasına oturuveriyor.
150 yıl öncesine kadar bu denli önemsenmeyen romantik ilişki – sevgili beklentisi, çürümüş ve yozlaşmış eşitsiz aile ilişkisinin allı pullu ambalajıdır aslında. Paketi açıp içindeki yavanlığı sezince sizi ömür boyu köleliğe sürükleyecek başka küçük bir paket sunulur: bebek. Bu sefer çocuğun hangi okula gideceği, hangi kursu alacağı, çocuğun dünyası kadının dünyası oluverir. Çocuk romantik ilişkinin tatlı meyvesi olarak görünse de aslında kadını ev-bebek-beden yaşam üçgenine bağlayan en önemli duygu sömürüsü malzemesidir. Gerçekte kadının hayatındaki erkeğin kim olduğunun bir önemi yoktur. Kimse kocanızla neler konuşabildiğinizle veya o adamla yaptığınız sekste orgazm olup olmamasıyla ilgilenmez. Kadının evine bağlanması ve bebek yapması için gerekli malzemedir erkek.
Kadının dünyasının sıkıştırıldığı üçgenin son öğesi kendi bedenidir. Ev (içinde bir erkek varsa), bebek ve beden. Ev ve bebek olsa bile, kendi bedeni hakkındaki bitmez tükenmez endişeleriyle uğraşır. Parlak bir cilt, ince bacaklar, dolgun memeler, güzel dudaklar, derin bakışlar ve kılsız kollar bir ömrü yiyecek kadar büyük mevzulardır.
Ne kadar para kazandığınız veya ne kadar önemli işler yaptığınız kimsenin umrunda değildir. Dünyaya müzikle, bilimle, resimle, sporla bakamazsınız. Kadın, ne yaparsa yapsın ebb üçgenine itelenir. Sürekli evini (eğer içinde bir erkek varsa), bebeğini (olsa da olmasa da) ve bedenini düşünür, bunlarla ilgili anlamsız detaylara kafa yorar.
İşte tam da bu yüzden, demokrasi yerle bir edilirken veya ona sahip çıkmak için gösteriler yapılırken iki ayaklı kravatlı adamlar yığınına mahkum oluruz. Kadının varoluşu ebb (ev – bebek – beden) üçgenine sıkıştırıldığı için başka yerlere kafasını çevirdiği anda kafasına tokmağı yer: Bekar. Çocuğu olmamış. Çirkin.
Ülkede darbe girişimleri atlatılıp bombalar patlayıp kazanlar kaynarken TBMM’de partileri adına konuşmaları erkekler yapar. Yeni Anayasa çalışmalarına tek kadın siyasi parti temsilcisi sokulmaz.
Sevgili kadın kardeşlerim,
Evinizin (erkekli olan), bebeğinizin ve bedeninizin sandığınız kadar önemi yoktur.
Bunlar, varoluşunuzu dört duvarın arasına hapseder. Bir evin, bir bebeğin varlığı hoştur ama bunlar, kafanızı pencereden dışarı çıkarmanıza engel değildir. Ve yaşam, içinde erkek olmayan bir ev, o erkeğin meyvesi olmayan bir bebek ve başkalarının yazdığı ölçülerden farklı bir bedenle de güzeldir, gerçektir ve tamdır. Bu üçgene hapsolan çok güzel bir teyzem var. Çocukken, hayatını kiraya vermiş olduğunu düşünürdüm. Bir gün gelecek ve teyzem gerçekten yaşamaya başlayacaktı.
Her durumda, fikir beyan etmek güçlülerin işidir. Bugün bedenimiz, hayatımız, iffetimiz ve başka şeyler hakkında erkeklerin fikirlerini dinliyoruz. Kadın olmamaları dışında görünürde hiçbir niteliği olmayan erkekler dünyayı yönetiyor. Yaşamımız hakkında atıp tutup kararlar alıyor, açık oturumlarda fikir sallıyorlar. Bizim sallamaya cesaret edemeyeceğimiz kadar önemli konularda (!).
Siyaset, bizim çok kıymetli evlerimizin içinde,
Bizi erkekli evlerimize,
Kendi bedenlerimize,
Kiralık hayatlarımıza mahkum eden, siyaset.
Özgürlük için fikir beyan edenlerin arasına katılmamız, gasp edilmiş söz sıramızı, oy kartlarımızı geri almamız gerekiyor.
Lanet etmek için bile durmadan yolumuza devam ederek…