Çocukları hayatın gerçekleriyle yüzleştirmek yetişkinlere zor gelir. Bir çocuğa ölümü, parayı, seksi anlatırken zorlandığımızı sanırız. Oysa henüz dolduruşa gelmemiş temiz beyinler dünyaya sansürsüz ve ön kabulsüz baktığı için olan biteni yetişkinlerden daha sakin, daha nesnel ve daha geniş gözlerle görürler.
Gerçekte zor olan, yetişkin masallarına ölesiye inanmış <<büyüklere>>, yüzyıllardır doğru sandıklarının safsata olduğunu anlatmaktır.
Ortadoğu coğrafyasında yetişmiş görece çağdaş düşünce sahibi bir erkek sanır ki;
<<Bakirelik bacak arasında değildir, kafadadır diyenler yanılıyor. Bakirelik kalptedir.
İnsanlar elbetteki oradaki 2 gramlık zara takılmıyor. Burada önemli olan kadının kalbinin durumu. Erkekler kalbinde sevgi olmadan, sırf boşalmak için bir kadınla sevişebilirler. Sonra da hiçbir şey hissetmeden gidebilirler. Ancak kadının yapısı genelde farklıdır. Kadın önce duygusal bir bağ kurar. Kadın için ilk öptüğü dudak, ilk seviştiği erkek, ilk koynuna girdiği erkek, onun için farklıdır. İnsanlar bu özel anları birlikte yaşayıp, daha sağlam bir ilişki kurma peşinde. Kadın, bir erkekten ayrıldığı zaman kalbinin bir parçası da onunla birlikte kırılır.
Kim ne derse desin, onlarca erkekle sevişip, kalbi onlarca parçaya bölünmüş, kalp kırıklarıyla dolu bir kadınla evlenmekle, bakire bir kadınla evlenmek farklıdır.>>
Yukarıda okuduklarınız ataerkil toplumların yetiştirdiği erkeklerin kendi kendilerini ve bazı kadınları inandırmayı başardıkları bir yetişkin masalıdır.
Alıntının sahibinin düşünce dünyası, gerçeklikten uzak olduğu kadar ahlaki açıdan da sorunlu görünüyor. Her şeyden önce, seksi bir suç olarak kabul edip erkekleri de içgüdülerini kontrol edemeyen akılsız ve iktidarsız bir güruh olarak tanımlamak büyük haksızlık. Diğer yandan da, bir grup pipili insanı bir grup vajinalı insana ölümcül günah görülen bir suça bağışık kılmak akıl almaz bir çakallık örneği.
Bazı gerçekleri kabul etmek zor gelebilir ama tam karşımızda olduğu gibi duruyorlar: Kadınlar da temelde içgüdüleriyle doğan insanlar olduğu için, kalplerinde sevgi olmadan, yalnızca fiziksel doygunluk amacıyla sevişebilirler. Toplumsal öğreti ve dayatmaların kadınları farklı arayışlar peşindeymiş gibi bir maske takmaya, beyaz saflık kıyafetlerini giymeye zorladığı doğrudur. Ancak biyolojik olarak bir kadın, birçok erkeğin inanmak istediğinin aksine, duygusuz doygunluğa en az bir erkek kadar hazırdır. Bu konuda bir kadının dünyasını anlamak isteyen erkeklere, ezberden okuma değil <<empati>> yapmalarını öneririm.
<<İlk>>lerin önemi cinsiyetten bağımsız olarak, her insan için hayata bakışı ve tecrübeleri çerçevesinde değişiklik gösterir. Benim durumumda ilkler, isyankar ve deneyseldi. Çocukken izlediğim bir filmden aklımda kalanlar kadar yalan yanlış ve bir o kadar duygusuz hatıralarım var.
İlişkilere bakış açısı, yine cinsiyetle değil, bazen kişinin kendisiyle bile değil, hayatın o günlerindeki tecrübeler, hisler, beklentiler ve tabi ki ilişki kurulan kişiyle ilgilidir.
Kadınların kalplerinin bir parçasının ayrıldığı kişilerde kaldığı inanışı beni güldürüyor. Pazar günleri çok ciddi TV kanallarında yayınlanan müzikli sohbet programlarından birinin erkek sunucusu buna benzer bir şey söylemişti. Aşkın Nur Yengi’nin <<ayrılmam>> şarkısı her kadının içinde bir yarayı temsil edermiş veya her kadın bu şarkıda kendinden bir parça bulurmuş gibi. Masum, tatlı bir inanış…
Evlilik öncesi cinsel ilişki yaşamamak, bu konudaki baskılardan arınmış bazı çağdaş toplumlarda da az sayıda kişinin kişisel tercihi olabiliyor. Kızlık zarı ayıbından bağımsız olarak, kadınla erkeğin karşılıklı bir sözü, genç çiftlerin masum romantik bir inanışı sonucunda. Buna itirazım yok.
Ama kararınızı biyolojik bir yaklaşımla verecekseniz, bakire bir kadınla evlenmenizi tavsiye etmem.
Her insan, öncelikle insandır. Ve insanlar merak eder. İnsanlar temelde içgüdüleriyle yaşarlar ve bizi bu içgüdülerden bağımsız kılan, okuyarak ve tecrübe ederek kazandığımız sosyal deneyim ve ilkelerle karar verebilme yeteneğidir. Bilgi azaldıkça, öğrenmeye katkı sağlayan tecrübe azaldıkça, içgüdü ve merak devreye girer…
Karşılaştırılmaktan korkuyor olabilirsiniz. Korku insanidir. Aynı korkuyu kadınlar da yaşar.
Ancak açık gözlerle ve tecrübelerle yapılan tercihler gözleri bağlanmış kişilerin eline tutuşturulanlardan daha tutarlı, daha gerçek ve daha sadık olacaktır.
Charles Perrault Uyuyan Güzel ve Sindrella’yı yazdı. Jacob ve Wilhelm Grimm, Rapunzel ve Pamuk Prenses’i. Hans Andersen ise Prenses ve Bezelye Tanesi’ni . Güzel, güçsüz ve saf (cahil) kadınların erkek kurtarıcılarını bekleme hikayelerini hep erkekler yazdı.
Kadınları anlamak istiyorsanız erkeklerin yazdığı masallara inanmayı bırakın.
Ne mutlu ki artık Grimm kardeşlerin ataerkil saplantılarını değil Wachowski kardeşlerin aydınlık ve cinsiyetsiz dünyasını izleyebiliyoruz…
Sevginin ve cinselliğin saf, masum ve gerçek halini Sense8 isimli 21. yüzyıl dizisinde bulabilirsiniz. 19. yüzyıl masallarında değil…
Öyle şişirilmiş bir ego düşünün ki sizin kalbiniz üzerinde bile hak iddaa etme lüksünü kendinde görsün..
BeğenBeğen