Kadının soyADI

hayv-kahraman

En büyük teyzemin Arnavut bir eşi var. Çocukluğumda eniştemin akrabalarının teyzemle sohbetini dinler kadınların birbirlerinden eşlerinin ismini kullanarak bahsetmelerine şaşırırdım. Mesela kadınlardan birinin kocasının adı Gürhan ise karısına Gürhanisa denilirdi. Hasanisa ile Ademisa çarşıya çıkmış, Ahmetisa birazdan gelecekmiş…

Bu kadınların ismi yok mu teyze? 

O yıllarda ülkemizde feminizm aşağılanabilecek kadar bile popüler olmadığından soruyu soramaz, şaşkınlığımı ve adını koyamadığım öfkemi içime atardım.
Duygu Asena Kadının Adı Yok’u çoktan yazmıştı ama günlük sıradan ufacık hayatımı bu kadının cesaretiyle karşılayabilecek büyüklükte düşüncelere sahip değildim henüz.

Romantik evlilik masalıyla avutularak isimsizleştirilen kadın, aşağılamanın, hor görmemin, yok saymanın nasıl normalleştirilebileceğinin en güzel örneğidir aslında.

Başkasına hak olanın kendine hak olmamasını nasıl kabullenir insan? 

Sahiplenen kişinin ismini koyduğu iradesiz canlılar gibi muamele görmeyi nasıl içselleştirir?

Kadınlar bunu yıllardır sorgusuz sualsiz yapıyorlar. İsimleri çalınmış kimliksiz bedenler o erkekten bu erkeğe törenlerle veriliyor. Kendi soy ismi, kütüğü olmayan zamane köleleri güle oynaya bedenlerinin el değiştirmesini kutluyor.

Humeyni devrimi kadınları baskı altına almak için önce toplumsal baskıyı kullandı. Kadınlar, sokakta şiddete uğramaktan ve farklı olmaktan korktukları için neredeyse gönüllü örttüler saçlarını. Başkalarının doğruları genele yayılmışsa kolay kolay soru soramaz insan. Kadınları insan bile saymayan ve farklı kurallara tabi tutan antik Yunan’dan bugünlere genel kanıya inanmayı değil, sorgulamayı seçenler sayesinde geldik.

Haziran ayında yalnızca kendi soyadımı kullanabilmek için dava açtım. Bu konuda verilmiş AİHM, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi hatta Aile Mahkemesi kararları olmasına rağmen kanun yapıcı, Anayasaya aykırı medeni kanun hükmünü korumaya, yürütme makamları ise bu korkunç kişilik ihlaline göz yummaya devam ediyor.

Evlilik, erkeği sadece evli yapıyor. Kadının ise tüm varlığını baştan sorguluyor. Her kimlik, her üyelik, her banka kartı, her noter işlemi, her devlet dairesi, her ehliyet, her resmî kayıt değişiyor. Evlendikten sonra kocanızın soyadının yazılı olduğu kimliği almadan (resmî değişiklik süresi henüz dolmamışsa bile) noterde işlem dahi yapamazsınız, pasaportunuzla yurt dışına çıkamazsınız. Yok olursunuz. 

Soyadı davası açmak -ben avukata vekalet vererek birçok basamağı atladığım halde- oldukça zahmetli ve pahalı bir iş.

Altınlarımı satıp, varoluşumu geri almaya çalışıyorum.

Yalnızca beni ben yapanı, zaten kendime ait olanı alacağım, dünyayı fethettim sanıyorum.

Yalnızca, erkeğe doğal olanı, normal, sıradan olanı almak için ne büyük çaba, ne anlayışlı koca, ne çok laf, ne çok para … Altı üstü kendime ait bir kimliğe sahip olabilmek için mahkemelerde davalar, ne büyük kavga…

Haberiniz olsun, kadınlar bu hakkı onlarca mahkeme önünde kazanmış olsa da, Türkiye’deki çarpık adalet halen kocanızı zorla davaya müdahil ediyor. Fikrini soruyor, davadan haberin var mı diyor. Bir nevi izin alıyorsunuz.

Artık kanunen de hak sayılan evlenmeden önceki soyadını kullanma konusunda ise bazı belediyeler çekingen davranıyor. Evlilik başvurusu sırasında kadına sorulması gereken kendi soyadını kullanma tercihi bazı belediye memurlarınca “eşler rahatsız oluyor” denilerek es geçiliyor.

Bana en çok koyan ve en tuhaf gelense bu dava sürecinde en büyük çekince ve üstü kapalı baskıyı Türkiye’nin aydınlarından sayılan kendi ailemden gördüm.

Bu kadar acele etmese miydin? Huzurunuz kaçmasın… babası alınmasın?!? 

Kadınları isim hakkından mahrum etmek demokrasi görüntüsü altında sinsice -aslında oldukça aleni şekilde- varlığını sürdüren erkek egemenliğinin en önemli ve en vahim simgesidir.

Kadının ismini ve kimliğini ancak bir erkeğin belirleyebilmesi doğrudan doğruya erkeğin kadından üstün olduğu düşüncesinin yansımasıdır.

Kutsal kitaplar gibi kanunlar da erkekler tarafından yazıldığı için ismi demokrasi olan her düzene inanmayın.

Onca acı, fedakarlık, zaman ve anlam yüklediğimiz çocuklarımıza kendi ismimizi dahi veremediğimiz bir düzenin bekçisi olmayın.

Türkiye’nin kadınların isim hakkını tanımayan tek Avrupa ülkesi olduğunu unutmayın. 

Soyismi konusundaki bazı ataerkil parlak fikirlere gelince;

1.Amaç soy kütüğü tutmaksa genetik kodlarımda en ufak yeri olmayan bir soyun isminin bana verilmesi zaten baştan hatalı .

2.Çocukların soyadı ne mi olacak?

Çözüm basit, herkes annesi ve babasının soy isimlerinden birini alır. Herkesin iki (istiyorsa tek) soy ismi olur. Bu sistemi uygulayan onlarca ülke var. Kadının yok sayıldığı, kendi çocuklarının soy isminde en ufak izi olmadığı bu köle düzenine onlarca alternatif üretilebilir.

3.Kadınlar da erkekler de insandır ve tüm insanlar eşit haklara sahiptir.

Kadınların erkekten erkeğe taşınan isimsiz bedenler haline getirilmesi tüm insanlık için utanç vericidir. 

Ve son olarak, haklar verilmez, alınır.

Bunun için öncelikle ezilen taraf eşitliğin var olmadığının -ve soyismi gibi bir konunun asla sembolik olmadığının– farkına varmalıdır.

Üşenmeyin ve korkmayın.

Sadece kendi kimliğimizle var olacağımız, ait olmadığımız nüfus kütüklerinde yer almayacağımız ve çocuklarımıza ismimizi verebileceğimiz günler çok uzak değil.

Sadece daha fazla farkındalık, kararlılık ve mücadele gerekiyor.

Bizi tam tersine inandırarak büyütseler de, çoğu zaman, savaşmak boyun eğmekten kolaydır.

*Görsel Hayv Kahraman’a aittir.

Yorum bırakın