Çok yakınımdaki, çok eğitimli, çok modern görünen insanlar kendilerinden beklenmeyecek, söylediklerinde ne diyeceğimi bilemediğim düşüncelere sahip olabiliyor. Şu şehirden gelenler bu mahalleyi doldurmuş, o mahalleden gelenlerin bu parkta ne işi var, bu gruptaki insanların belirli işleri yapmaması lazım, kilolu insanların kendisine saygısı yoktur veya eşcinsellerden ebeveyn olmaz, kadınlar belli işleri yapmazsa dahi iyi olur gibi…
Böyle çıkışlar duyduğumda kendi kendime yaptığım ve başkalarından gelen tüm telkinlere karşın, boşverip gülüp geçemiyorum. Bazılarına rahatsız edici gelen didaktik cümleler kurup, bu söylediğin doğru değil, işin aslı şöyle diye karşımdaki aynı şeyi tekrarlayıp durmayı bırakana kadar konuşuyorum. Bunun sonucu çoğu zaman yadırganmak, bazen sevilmemek, azarlanmak, pişmanlık, çok az zaman da onaylanmak veya takdir görmek oluyor. Çoğu zaman belirli konulardaki tahammülsüzlüğüm ve inadım, üzerine çok düşünülmüş mevzulara dair güçlü fikirlerim olmasından kaynaklanıyor. Güçlü derken fikrin kendisini değil, düşünülme ve inanılma biçimini kastediyorum. Bir fikri ateşli bir şekilde savunmak hoşgörüsüzlük müdür, sabit fikirlilik midir, sinirli insanların –kadınların– işi midir bunu da çok düşündüm. Açıkçası çoğu kez kendimde biraz sinir, çokça inat ve çok az sabır buluyorum.
Böyle durumlarda en çok duyduğum söz ise <<başkalarının düşüncelerine saygı göster>> oluyor.
Peki her düşünce saygıya tabi midir? Gündemi daha derin konulardan oluşan bir ülke olsaydık bu konularda aktif tartışmalar okuyup dinleyebilirdik. Örneğin içinde çocuk pornografisi olan bir kitap sansürlenmeli midir? Yoksa hiçbir kitabın hiçbir şekilde sansürlenmemesi mi gerekir? Dini özgürlükler adı altında insanlar ne kadar ileri gidebilir? Kutsal kitaplardaki emirleri uygulamak isteyen bir kişinin hırsızlık yapanların ellerinin kesilmesi gerektiğini savunması dini özgürlük kapsamında mıdır? Bu, saygı gösterilmesi gereken bir düşünce midir?
Batı dünyası, ne kadar eleştirseniz, beğenmeseniz, gavurluk ve bencillikle suçlasanız da içinde bulunduğumuz ilkel tartışmaları geride bırakıp yıllar yıllar önce İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi metinleri ortaya çıkararak sosyal hayatın her alanında insanlık onurunun korunmasını temel alan bunlara bağlı binlerce metin yazmayı başarmış. Çünkü insanlığın, insan olmanın gereği olarak ilkelere ihtiyacı var. Gelişen, adapte olan ama temel ruhunu her zaman koruması gereken, temel alacağımız prensiplere.
Öyle olmazsa, birileri düşünce özgürlüğü adı altında, 11 yaşındaki kızınızın adet gördüğü için doğal olarak evlendirilmeye uygun olduğunu iddia edebilir. Başka biri, eşcinsellerin hasta olduğunu ve tedavi edilmesi gerektiğini hatta bunun bir devlet politikası haline gelmesi gerektiğini düşünebilir. Bir başkası, belirli ırklar diğerlerinden üstündür, farklı muameleye tabi tutulmalıdır der, öbürü kadınların aklı eksiktir araba bile kullanamazlar, iyi yöneticilik yapamazlar buyurur, düşünce özgürlüğü der, saygı gösterir, susarsınız. Yolsuzluk dersiniz, sen olsan sen de yakınlarına iş vermez misin derler, saygı göstermek zorunda kalırsınız.
Herkes istediğini düşünür. Düşünceyi kısıtlamanın pratikte imkanı da yoktur. Ama 21. yüzyılda insan olmanın gerektirdiği eşitlik, farklılıklara saygı, adalet, bireysel haklar gibi temel ilkelerden habersiz fütursuzca sallayan, farkında olmadan nefret söylemleri saçan insanlara gereken cevabı vermek de haktır. Bunu yapan bir kadınsa, büyük ihtimalle histerik veya itici olmakla suçlanacaktır. Bir zamanlar cadıları yaktıkları gibi bugün de kadınları utandırarak sustururlar. Cici bici bir kenarda oturup genel geçer tatlı sohbetlerle yetinmeyenleri, söyleyecek sözü, güçlü fikirleri olanları sevmezler. Ama unutmayın, birçok şeyi o cadılara borçluyuz. Ve en çok konuşanlar yadırgansa da, esas suç her zaman susanların üstünde olacak…
Mine Söğüt, susmamak ve itiraz etmek üzerine, benim söyleyebildiklerim, söyleyemediklerim, ve söylemeyi beceremediklerimi şöyle anlatmış:
Şimdiye kadar hep itaat ettiniz.
Ve bu noktaya geldiniz.
Artık biraz da itiraz edin.
Çoktan sizden çalınan vatanlarınıza ve artık sahip çıkamadığınız hayatlarınıza itiraz edin.
Yıllardır kaşıkla verip sapıyla alan o vahşi kapitalizme itiraz edin.
Size korkular aşılayan ve kendisini süper sanan güçlere ve o güçlerin şakşakçılarına itiraz edin.
Din tüccarlarına itiraz edin.
Vicdan tüccarlarına itiraz edin.
Dünya savaşlarının hepsinin altında tek tek imzası olan adaletsiz, iki yüzlü ve hırsız küresel ekonomiye itiraz edin.
Dünyanın bütün parasını elinde tutan ve yoksulları bir lokmada yutan çokuluslu şirketlere itiraz edin.
İktidarlarını kirli pazarlıklarla koruyanlara
itiraz edin.
Yemeniz ve içmeniz için zehir üreten, süslü püslü paketlerle gözünüzü boyayan, sizi raflardaki gıdalara bağımlı yapan, sağlığınızı zaaflarınızdan vuran gıda şirketlerine itiraz edin.
Sağlığınızla birlikte cebinizdeki tüm paraya da göz diken ilaç endüstrisine itiraz edin.
Eğitimi bir mal gibi satmayı olağanlaştıran devletlere itiraz edin.
Cebinizden aldığı paralarla sizi bir kafanızdan bir kalbinizden vurup duran savaş ekonomilerine itiraz edin.
Yoksulu sömürerek semirenlere itiraz edin.
Şu rezil sistemi tehlikeye düşürecek ne varsa geçirin aklınızdan.
Her yerde konuşun.
Kitaplar yazın, şiirler yazın, şarkılar söyleyin, resimler çizin, filmler çekin, oyunlar oynayın, hayaller kurun.
Çocuklarınızı oturtun karşınıza, onlara gerçekleri bir bir anlatın.
Ne hukuktan korkun, ne ahlaktan, ne toplum dışı kalmaktan.
Anlatın her şeyi çocuklarınıza, nasıl bir dünyaya doğduklarını bilsinler.
Neyi demokrasi sandıklarını görsünler.
Onları koruduğunu söyleyen devletlerin karşısında ne kadar tehlikeye açık bir şekilde, savunmasız durduklarıyla erkenden yüzleşsinler.
Yakın tarihlerinden örnekler verin.
Kendi güvenlikleri için alındığı söylenen tüm önlemlerin aslında varlıklarına büyük tehdit olduğunu anlasınlar.
Sürü olmakla ağaç olmak arasındaki
farktan bahsedin onlara.
Güdülmekle hür olmak arasındaki farktan.
İnsanın aslen neyin parçası olduğundan…
Sistemin devamlılığını sağlayan ne varsa… söyleyin sizin gibi itaat etmesinler, hepsine itiraz etsinler.
Soylarının kaderlerini artık yenilemesinler.
Öyle sorulmaz sorular sormayı öğretin ki onlara, öyle şüpheler duymayı bilsinler ki…
Onlar sordukça, onlar şüphelendikçe sınırların aşılmazlıkları ortadan kalksın.
Irkların birbirine düşmanlığı anlamsızlaşsın.
Dinlerin hoşgörüsüzlüğü yerin dibine batsın.
İktidarların hırsları ellerinde patlasın.
Çocuklarınıza öğretin ve kendiniz de bu bilgiyle bilenin:
Vatana da insanlığa da yapılabilecek en büyük iyilik kötüye itiraz;
En büyük ihanet de kötüye itaattir.