Türkiye’de baba olan erkeklere verilen izin süresi, iş kanununa göre 5, devlet memurları içinse yalnızca 10 gün. Dünyaya, hayatının ilk birkaç senesinde yaşama tutunmak için tamamen size muhtaç minicik bir can getiriyorsunuz ve onunla sadece birkaç gün geçirmeniz uygun görülüyor.
Eşit ebeveynlik, erkeklerin çocuk ve ev bakımı konusunda sorumluluk üstlenmesi gibi konular ilk bakışta daha çok kadınların meselesi gibi görülüyor. Oysa erkekler, mevcut ekonomik ve ailesel düzen yüzünden hayatlarında belki sadece bir kez yaşayabilecekleri eşsiz bir tecrübeden mahrum bırakılıyor. Kendi çocuklarıyla kurabilecekleri ilişkinin bir parçası ellerinden alınıyor, tanımlanmış baba rolüne sıkışıp kalıyor, belki bu yüzden doğru düzgün sevgi göstermeyi beceremiyor, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlanıyorlar.
Çocuk bakımı konusu toplumumuzda öyle tuhaf bir şekilde algılanıyor ki, anneanne, babaanne gibi 2. dereceden akrabaların bebeğin bakımı konusunda babasından daha yetkin veya daha sorumlu olduğu düşünülüyor.
Kadın, bebek kucağına verildiğinde erkek kadar çaresiz ve bilgisiz aslında. Büyük ihtimalle o da bebeği tutmakta acemi, giydirirken canını yakmaktan, biberon verirken mamayı boğazına kaçırmaktan korkuyor. Bebek ağladığında panikliyor, onu anlamayı, sakinleştirmeyi zamanla öğreniyor. Emmek içgüdüsel olsa da emzirmek öyle değil. O bile zamanla öğreniliyor. Kadın tüm bunları öğrenmek konusunda erkekten daha yetkin, veya daha becerikli değil. Sadece öğrenmek zorunda olduğunu biliyor.
Birçok durumda, zavallı babalar ise bebekleriyle bir an yalnız kalmayı beceremeyecekleri düşüncesiyle dolduruluyor. Annenin çocuktan uzak kalması gereken durumlarda hemen anneanne-babaanneler veya bakıcılar yardıma çağırılıyor. Bir baba, kendi bebeğinin bakımını sağlamaktan aciz görülüyor. Dişi akraba veya yabancıların bebeği hayatta tutmak konusunda kendi babasından daha faydalı olacağı düşünülüyor.
Ben bu resimde, çocuğun tüm sorumluluğunu üstlenen anneden daha çok (bunun kadının yaşamına getirdiği ekonomik ve sosyal bedeli bir kenara bırakacak olursak) kendi çocuğundan uzaklaştırılan babaya acıyorum.
Bambaşka bir yönden bakmak gerekirse, babalık iznini bu kadar kısa tutmak hiç akla gelmeyen ekonomik faydaları da elden kaçırmak anlamına geliyor. İsviçre’de bir araştırma enstitüsü ekonomik verimlilik açısından ideal ebeveynlik izninin dokuz buçuk ay olması gerektiği sonucuna varmış. Araştırmaya göre, iki ebeveyn için toplam 38 hafta olarak tasarlanan iznin en az sekiz haftasının baba tarafından kullanılması zorunlu olmalı. Anne veya babanın bu süreyi ücretli izin olarak kullanabilmesinin ekonomi için -düşünülenin aksine- olumlu sonuçlar doğuracağı ve üretimi artıracağı hesaplanmış. Kadınların çalışma hayatına katılımının sadece %1 oranında artması, 20 haftalık ebeveyn izninin maliyetini karşılamaya yetiyor. Üstelik babaları da kapsayan ebeveynlik-doğum izinlerinin uzun vadede şirketlerin kalifiye elemanlarını daha uzun süre çalıştırabilmelerini sağlayarak üretkenliği artıracağı, bu şekilde ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı düşünülüyor.
Ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılım oranının %30’u bile bulmadığı düşünülecek olursa, babalara doğum izni vermek ekonomik krizden çıkış için çok etkili bir önlem olabilir.
Belki de şiddetin, sevgisizliğin, yoksulluğun ve tüm kötülüklerin çözümü babaların çocuklarının bakımıyla yakından ilgilenmelerine izin vermekten geçiyordur…